Sunday, February 20, 2011

SENSİZLİK SENLE BAŞLAR yazan Francesca N O'Keefe


Sensizlik senle başlar. Sensizlik senin olmadık yere olan şüphelerin, afraların tafraların birşey yapmazken beni hep birşeyler yapıyor diye suçlamanla olur. Paylaşılmayan biri sanatçı olamaz. Sanatçı sırf senin değil, halkın da sevgilisidir. Sanatçıysan sevgini paylaşacaksın, paylaşılıcaksın işin rajonu bu. Sanatçının hayatı sabah seninle sevişmeden hissetmekle üretmekle başlar. Buna karşı çıkar kritize eder ilgisizlikle suçlarsan işte o an senle sensizlikler başlar. Yumuşak yastıkların tevazüsü paylaşılamayan yatak odaları evin soğuk duvarlarından akan rutubetli gözyaşları var. Hikayelerine uzak kaldığım. Balkonlardan bu soğuklarda kadınlar sarkmıyor. Bu sabah, benden çalınan uzak metraopalitan bir şehir var. Hastalıkla hastalıksız yaşadığım bir dünya var. Sana sevgimin her dakika tahlil edildiği bir dünya var. Bu aşk sanki; her dakika senin ve başkalarının yüzünden idrar tahliline mağruz kalıyor. Aşkımın neresindeyim bende anlamadım. Birazdan odada çöken bir sessizlik var. Sen patatesleri soyup doğramakla yumurtayı sinirle çırpmak üzeresin. Ben Denize karşı olan berjer koltuğa sığındım yeni doğuracak bir kedi gibi. Ağaçlar bu kışta çırıl çıplak. Denize 50 m uzaktayım. Sen bana ben sana sinir olmuşken. Teoman Nilüfer sensiz olmaz adlı şarkıyı söylüyor. Unuttum ben tango severim. Ne güzel bir tango olmuş. Bana yazının ortasında soruyorsun. Bu patatesler filizlenince yenir mi? Bende annen yenmez diyor, dedim. Ama ben yiyorum. Şimdiye kadar bana birşey olmadı diyorum. Sen yarıda patates kesmeyi bırakıp geliyorsun dudaklarıma bir öpücük konduruyorsun. Diyorsun ki bu şarkı benden olsun! Şarkının adı Sensiz olmaz! Ya biribirimizi severken bizsizlik yaşarsak? Ya özgür olmak isteyen kalplere yularlayıp bir yere bağlayamazsak? Ya önce güneş vakti, ardından seher vakti olursa? Ya ben bu beljerde yalnız oturursam? Ya bu koltuğa iki kişi sığmazssa? Yanmayan şömine, bu soğuk evde yokluğunu çok belli ediyor. Ne kadar çok patates doğradın dört yumurtaya. Üşüdün beline mavi eşarbımı sardım. Bende birşeyler sarıp oturdum boşlukta. Ayaklarım soğuk. Darbeler var kafanda. Yine vurdun kafanı bir yerlere. Vurup vurup seviştin benle 10 kez adam gibi. Gözün çıkacaktı yuvarlarından ama sen sevişmeye devam ettin. Önce sen problemdin. Şimdi benim büyük bir sorumluluğumsun. Seninle yaşarken hep sensizlik yaşıyorum. Hani eski sevgilime dönsem diyorum ama bu hikayenin değişik versiyonu oluyor. Bir farkı yok. Hikayeler aynı, roller farklı anlayacağın. Karar verdim. Erkekler sevmeyi bilmiyor. Kadın sevmesini biliyor. Neyse hava çivi gibi. Bu eve yeni bir düzen lazım. Ardından yarım iş bırakmadan gitmek lazım. Bu hayatta birilerinin kraliçesiyken birilerinin kölesi olmakta varmış. Bu gece kanımı iç. Ayıp, günah, yanlış olmadan yaşayalım. Yaşayalım ki artık senle sensizlik olmasın. Acıktım. Em beni!

Monday, February 7, 2011

ALTIN ÇOCUK TANJU ÇOLAK, GERİ DÖNÜŞÜ! yazan Francesca Nina O'Keefe


Altın çocuk Tanju Çolağın Trabzondan, büyük lig takımlarına Avrupa gol şampiyonluğuna olan uzun yolculuk hikayesi. O kadar büyük ki; Biz Türkiye'de Kahraman yaratmasını ve sonra da en büyük zevki o yarattığımız kahramanları öldürmekten zevk alıyoruz. Çocukluk kahramanımız Tanju Çolak hep aklımdadır. Nedendir bilmem son günlerde onun çocuklar için yaptıklarına bakıyorum bravo diyorum. Kendisi gerçekten çocuklara iyi bir spor öğretmeni oldu. Kariyerinde çıkışını ilk Türk Avrupa gol kralı olarak duyurdu. Bir düşünürseniz Tanju'nun bir Peleden bir Maradona'dan hiç bir farkı yok. Pele ayakkabısız futbolu yağmur ormanlarında öğrendiyse, Maradona sokaklarda öğrendiyse Tanju nerde öğrendi o kramponla mı oynadı? O da Trabzon'un arka sokaklarından sesini Avrupa'ya duyuran bir futbolcuydu. Çok alçak gönüllü bir sporcu aslında. Burnu hiç havalarda olmadı. Tanju evet bence Türk futbolunun gelmiş geçmiş en iyi fubolcusu oldu. Kariyerinin son bulmasına ise kim sebep oldu? Hülya Avşar demiyeceğim çünkü bu Tango iki kişiyle olur. Ama kariyerini bitiren en büyük etken yasak aşktı. Yaptığından utanmayan mağrur adam ve geride utanç dolu geçmişle bir kadın kaldı. Benim yazılarımın hep yarım okunduğunu, paragrafların hep ayrı okunduğunun farkındayım. Ama bu paragraflar arasında her ne olursa olsun. Tanju Çolağın kariyerinin geri kafalı beyinler tarafından harcandığını futbolundan çok özel hayatından dolayı kariyerinin bittiğini düşünüyorum. Tanju Çolak geçmişte ne yapmış olursa olsun. İsteyerek veya mecburi hayat şartları ben Tanju Çolağın (comeback kid story) geri dönüş hikayesine bayılıyorum. Eğer bu çalkantılı yorucu hayatını bir adam bir Karadenizli deli böyle bitirmek ister ve kitabının son köşesine bu imzayı atmak isterse işte bu film böyle olur ve bu hayatın filmi böyle çekilir. Her şeye rağmen bugün kü göstermiş olduğu ailesine saygısını onları magazin dünyasının karanlık yüzünden ustalıkla korumasına da hayranım. Sayın Tanju Çolak seni şahsen tanımıyorum. Ama kariyerini bu gün maddi sıkıntıda olan çocuklara yardımını, çocuklara karşılıksız spor sevgisini aşılamanı kasaba kasaba dolaşmanı tebrik ediyorum. Sonunda en güzel rövaşatayı yine çakmasını bildin. Gidişin acı oldu ama dönüşün muhteşem oldu. Herkesi şaşırttın. Lütfen böyle devam et.

Saturday, February 5, 2011

Sevgililerimden biri ben den ayrılırken benim dengesizliğimden sıkıldığını yazmış. Çok güldüm. Sıkılmak; Ay ben de çok sıkıldım. Hemde inanılmaz......! Maddi manevi sıkıldım!( bu kelimeyi ingilizce okumaya devam) Hangi akıllı adam sevgilisinden ayrılırken sıkıldım kelimesini kullanır ki? Hangi akıllı adam böyle bir tufaya düşer? Aslında biz kadınlar o kadar çok sıkılıyoruz ki ama hiç belli etmiyoruz. Bende sıkıldım.Bu biriyleyken hep yalnız yaşamaktan. Ben de sıkıldım boş yere sinirlenip yumuşamaktan. Hayatımdan benden alıp gidenlerden bende sıkıldım. Rüzgarlı sabahlardan. Aynı yataktan, aynı yatak odasından aynı iç çamaşırlarından. Aynı tip erkeklerden bende sıkıldım. Sıkıııııldım sıkıldım. Cehaletten ona buna akıl vermekten ama kendime akıl vermekten aciz olmaktan. Bende sıkıldım onun bunun için özgürlüğümden hayatımdan fedakarlıklar etmekten. Bende bir sabah uyanıp masada istediğim peynir olmayınca avazım çıktığı kadar bağırıp bir koltukta yayılmak istiyorum. Ben de sıkıldım. İstediğim kıyafet alınmayınca tepinmek. Makarnam sossuz yapılınca ortalığı yıkmak istiyorum. Bende istiyorum Pariste Café Olé imi içmek. Sıkılıyorum bunlar olmayınca hep sıkılıyourum. İktidarsızlık o kadar çok var ki etrafta. Arjantine gitmek ve tanımadığım bir adamla bütün gece tango yapmak istiyorum. Bende ayaklarımı tekneden Monaco da tekneden sarkıtıp ıslatmak istiyorum. Bende yola devam edip yarı yolda sıkıldım deme lüksünü istiyorum. Bu baharlar, bu kışlar, bu yazlar yalancı. Şampanyanın mantarı çoktan fırlamış. Ayaklarım üşümüz çorabımı giymişim. Yalnızlık serenatı var bu kalpte. Sonbahar yaprakları varken caddelerde bir hışımla haber vermeden usulca çıkıyor güneş. Bir üşüyorum, bir ısınıyorum sıkıntıdan. Bu keman konçertosu, bu piano beni mahvediyor. Sevişelim diyecem ama sıkılabiliriz. Bu arada biribirimizin yanında olmadan sıkılıyorsak gerçekten sıkılıyoruzdur. Hasta olmaktan sıkıldım. Yürümekten sıkıldım. Yemek yiyip hazım edememek ten sıkıldım. Evet ben herşeyden herkezden sıkıldım. Bir tek ,bir tek yazmaktan sıkılmadım bu gün. Birde onun hayaliyle karşılaştım merhaba dedim ona bu gün. Yanınıza oturabilirmiyim. İşte O an beni sıkmasından korktum. Yanına oturmaktan vazgeçtim.....

Friday, January 21, 2011

Tabii kii! Yazan Francesca Nina O'Keefe


Tabii ki ölmem yaşarım. Tabii ki yaşarım. Tabii senin ellerin soğuk. Tabii ki uzaksın. Tabii ki o sen değilsin. Arkadaş bazen arkadeş oluyor. Kardeş karındeş oluyor. Akraba akbaba oluyor. Tabii ki ben en iyi yazıyorum. Çakmalarım merak edenlerim taklitlerim bana ilgim olmayan notlarını tagleyen çok. Tabii ki herkes sevilmek beğenilmek istiyor. Tabii ki tam 17 gündür tembellik yaptım. Yeni yıla hasta girdim. Midemde kramplar var. Tabii ki bu sabah sağlıklı uyandım. Tabii ki dün gece bir gay barda dans ettim. Tabii ki bana sulanan oldu. Ama bakmadım. Tabii ki hala midem ağrıyor ama dikkatliydim. Tabi ki her sabah hem ingilizce hem Türkçe ayrı hikayeler yazacam. Çünkü çeviri iyi olmuyor. Tabii ki Türkiye karışmış. Milleti orospulukla haksız yere suçlamasını biliyorlar kadınları boş yere zuhrevi hastalaklarda haksız test edip fişliyorlar ama genel evleri devlet işletiyor. Tabii ki Simit Sarayı gibi olmuş Türkiye karışmış. Tabii ki bana öcü gibi korkutulup anlatılan kara cadı hikayesi tanığı olan Aziz Nesin Türkiyenin en iyi yazarlarından biriymiş. Tabii ki Aziz Nesin kötü yazar düşünür diyen herkes salakmış. Tabii ki bende salakmışım.:))) Tabii ki evimin kilidini, kalbimin kilidini uzun zaman önce değiştirmeliymişim. Tabii ki beni demorilize eden yapamıyacağımı söyleyenlerden uzak durmam gerekiyormuş. Tabii ki yazarken laptopun önünde çııplak olmak lazımmış. Tabii ki bende 1 hatayı üç kez yapabilirmişim. Tabii ki bir sanatçı için Los Angeles yaşanacak şehirmiş. Tabii ki. Birşey ler hep uzak kalması daha iyiymiş. Tabii ki hasta olmanın en iyi tarafı iyleşmekmiş. Tabii ki o giderse gidecekmiş. Tabii ki onu isteyenler, beni isteyenler kadar çokmuş. Kabullenmesek te tabiki Troy ve ben çok flörtöz bir çiftmişiz. Tabii kide birbirimizi deli etmekten zevk alıyormuşuz. Tabii ki o her sabah beni yazarken durdurmayı bekliyormuş. Tabii ki İstanbulu sikip sikip bırakmışlar. Denizini, havasını sikmişler ama yeni asfalt yollar yapmaktan çekinmemişler. Tabii ki Türkiye de en akıllıları değil en aptal ve yobazları takip etmiş millet. Tabii ki bir gün benim takipçilerim onlarınkinden fazla olacaktı. Başladığım yolda tabii ki başarılı olacakmışım. Tabii ki bunun tersini söyleyen benim arkadaşım değilmiş. Tabii ki kendi kıçı boklu olan kendi bokunu değil başkasının bokunu görürmüş. Tabii ki herkes namus abidesiymiş ama nimflomanyakken. Tabiiki ben hariç herkes hayatında bir kez bile olsa bir barın tuvaletinde sevişmiş. Tabii ki herkesin bir kirli fantezisi varmış. Aksini söyleyen kendini mastrubasyon yapıyormuş. Tabii ki bu gün West Hollywood da, Beverly Hills de Malibu da muhteşem sıcak bir gün. Tabii ki yalnız kalacaksak kalacakmışız. Tabii ki beni uçarken sevenim çokmuş. Ama Yürürken hiç yokmuş. Tabii ki ben öldüğümde abidemi Amerika da yapacaklarmış adını da abide-i hurriyet şeref-i koyacaklarmış. Tabii ki de ben bu gün ertelediğim randevularıma gidecekmişim. Tabii kii de kolonlarımın kablasunu çözmüşüm daha sesli müzik dinliyormuşum. Tabii ki de ben devamlı yazacağım. Tabii ki de Asmalı mescitte ufak bir ev alacam. Hollywood Franklin de ufak bir ev alacağım. Resim yapacakmışım, müzik yapacakmışım. Tabii kide bu hayattan tatlı sedayla geçenleri ben yazacakmışım ben hatırlayacakmışım. Tabii ki de Hıncal Ulunç bana iyi davranmalı bir gün onu hatırlayacak tek yazar ben olacakmışım. Tabii ki de ben Troyun içindeyim o da benim dışımda. Tabii kide Troy yanıma gelecek. Tabii kii de bu tabii kiler bitmez!