Thursday, February 26, 2009

Nişantaşının en gizli en güzel evinde oturduğuma karar verdim. Evin önüyle arkası arasın da çok fark var. Yani önüne baksanız önde metrepol şehir hayatı arkadaysa hazine var. Büyük ağaçlıkların olduğu Tenis kortunun olduğu bir görüntü ama tamamıyla bir tesadüf. Bu evin salonundan odama geldiğimde uzun bir koridordan sonra resmen kültür şoku yaşıyorum. Ön tarafımız kedilerle dolu. Bir kilo ciğeri paylaşamıyorlar. Arka tarafımız da Martılar ve Kargalar var. Onlar da bahçeyi paylaşamıyor. Gülüceksniz ama Hayvanat bahçesi gibi. Şişli belediyesi iyi çalışıyor. Zaten sevgililer gününde aldığım tek çiçek Mustafa Sarıgülden gelen sarı çiçekti. Ona da Annem talip oldu. Neyse Annemin oyu ona. Benden de bir oy ona:))))) Kime oy verirsek verelim ama oy verelim. Her neyse aklıma bu sabah çayımı yapıp yazmaya oturduğumda şu geldi. Çocukken babam araba kullanırken arka koltukta kuzenlerim ben ve iki erkek kardeşim oturuken (benim üç erkek kardeşim var buarada) ben pencereden ağzımla buhar yapardım cama ve kalp yapardım. O kalpin hep bir tarafına ismimin baş harfini yazardım. Diğer tarafı boş olurdu. Bu sabah nefes aldım derin arka odanın penceresini buharladım ve bir kalp çizip hem benim adımın baş harfini hem de yeni birinin baş harfini ekledim.Hep ben kelebeklerin ardından koştum ama ilk defa benim üzerime bir kelebek kondu. O beni seçti. Kalbi çizdim de çizmesine cama ama oku unutmuşum...!:)))))

No comments:

Post a Comment